Tuğba Özay
“Enerjim çok yüksek. Her yeni günü güzel enerjilerle karşılıyorum. İnsanlara da bu enerjiyi vermeye gayret ediyorum. Çünkü, gülümsemek ve mutluluk bulaşıcıdır diye düşünüyorum.”
O bir doğa tutkunu. O doğadaki tüm canlıları koruyor, kolluyor. Yaşamı ve yaşamayı her şeye rağmen çok seviyor. Güzel enerjisi, spora olan tutkusu ve mütevazi kişiliğiyle Sevgili dostum Tuğba Özay ile keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. FT Line Ajans ve İletişim Ailesi olarak kendisine gelecek dönem projelerinde başarılarının devamını diliyoruz.
Ve huzurunuzda Tuğba Özay.
Funda Taşdemir : Biz Tuğba Özay’ı ekranlardan tanıyoruz ama bir de siz bize Tuğba Özay nasıl biri aktarabilir misiniz?
Tuğba Özay : Tuğba Özay bence matruşka gibi biri. Sürekli içinden başka bir kadın çıkıyor. Değişmeyen tek bir şeyim var ; “Enerjim”. Enerjim çok yüksek. Her yeni günü güzel enerjilerle karşılıyorum. İnsanlara da bu enerjiyi vermeye gayret ediyorum. Çünkü, gülümsemek ve mutluluk bulaşıcıdır diye düşünüyorum. Acı gibi. Yani, insansanız zaten dünyanın her hangi bir yerinde tanımadığınız bir insanın acısına da ortak olabiliyorsunuz. Dolayısıyla da yüreğiniz yanabiliyor. Savaşlar, katliamlar, zulümler ve bunlar karşısında bizlerin yansıyan ruh halleri de ortada. Ben, bir kere ölümün varlığını bilip ve birçok insanı kaybetmiş, erken yaşta ölümle tanışmış bir insan olarak, öleceğimi unutmadan yaşıyorum. Bu yüzden mutluluk vermeye ve kendi iç dünyamda mutluluğu keşfetmeye gayret ediyorum. Bir insan, önce kendisiyle barışık olmalı. Kendisiyle barışık olan insan, hayatla da barışık olur. Çevresiyle barışıktır. Doğayla barışıktır. İnsanlarla veya canlılarla barışıktır. Ben, tabiatı çok seviyorum. Biliyorsunuz, “Tabiatın Kızı” diyorlar bana. Tabiatla ne kadar içselleşirsem kendimi keşfediyorum. Yani, Tuğba Özay enerjisi yüksek bir insan. Birçok rengi içinde barındıran bir insan.
FT : Haliç Üniversitesi Konservatuar Tiyatro Bölümü mezunusunuz?
TÖ : Ben 7 yaşında Tiyatro’ya başladım ama ailem beni çocukluğumdan beri birçok sosyal ve spor aktivitelerine yönlendiriyordu. Tiyatro, bale eğitimi alıyordum, şan eğitimi alıyordum. Judo’ ya gidiyordum. Voleybol oynuyordum. Galatasaray Kulübü’nde yüzücüydüm. Fenerbahçe’de voleybol oynadım. İstanbul Yelken’ de Dalış Eğitimi aldım. Çok yönlü çocuktum ve belki de eğitimci bir ailemin olması bana bu anlamda büyük avantaj sağlıyordu. Çünkü ailem eğitime çok önem veriyor. Annem de, babam da yazar. Öğretmenliğin dışında. Ben 4-5 yaşlarındayken babam sergiler açardı. Kitaplar yazardı. Hep bunları görerek büyüdüm. 4 yaşında okuma yazma öğrendim ben. 6 yaşında, direkt ilkokul 2. sınıfa başladım. Yaşıtlarımdan biraz daha önde ilerledim. İlkokul 3. sınıfta tiyatro senaryoları yazmaya ve sahnelemeye başladım. Ortaokul hatta liseye kadar bu devam etti. Çok yönlü olmayı sevdim. Şu anda da Tuğba Özay yıllarca “Top Model” olarak ilerledi ama sadece bununla yetinmedi. Tiyatroyu ekledi. Albüm çıkardı. Özellikle gençlere sporu sevdirmek adına öncülük yaptı. Müzikle hala uğraşıyorum. Emsalleri bozdum bu anlamda. Şarkılarımın sözlerini kendim yazıyorum, bestelerini kendim yapıyorum. Her şeyden ilham alıyorum. Geçen gün bir şarkı yazdım, besteledim. Nerden ilham aldın dersen. Bir gün elbise odasını düzenliyordum, çok yorulmuştum. Yatağa uzandım. Sonra dedim ki “Pes Etme” Tuğba. Ve “Pes Etme” diye bir şarkı çıktı. Bir anda elbise odasını düzenlerken böyle bir şey yaşıyorum ve “Pes Etme” parçası çıkıyor. Ve şu anda albümün en hit parçası oldu. Ocak ayında yeni albümüm çıkıyor.
Yine geçenlerde domates biber yıkıyordum. Sabah kahvaltısı hazırlıyorum. Dedim ki, istediğin kadar yıka bunları sonuçta kanalizasyon suları, şehir suları vs. Bunlar geldi aklıma geldi. Bunlardan yola çıkarak bir şiir yazdım. Bu şiiri sosyal medyada paylaştım. İnanılmaz derecede beğenildi. Babama okudum. Babamın beğenisini kazanmak Oxford’ u bitirmek gibi bir şeydi. Çok beğendi. Yani bir domatesi biberi yıkarken akan musluktan bir şiir çıktı. Sonucunda bir şiir kitabı çıkarmaya karar verdim. Çok uzun zamandır kafamda vardı zaten. Ama albümle birlikte bir şiir kitabım olsun istiyorum.
Denizden taşlar topluyorum. Onlara boyama yapıyorum. Yani, çok küçük basit şeyler belki ama insan bazen basit şeylerden mutlu olmayı bilmeli.
Ben, Dünya’ nın birçok yerini gezmişimdir. Yani, kabilede gördüm. Avrupa’da da uzun yıllar yaşadım. Biliyorsunuz İtalya’ da evliliğimden dolayı. Kendi ülkemde de görmediğim yer yoktur.
Dünya kendi etrafımızda dönmüyor sadece. Evrensel boyuta ulaşabilmek çok önemli. Evrensel düşünebilmek çok önemli. Ben bu konuda kendimi iyi hissediyorum ama yine aileme çok şey borçluyum. Babama çok şey borçluyum. Örneğin bir gün bir sevenimiz geldi. Marmaris’ten Fırat Ağabey. Ben, Facebook’ ta bir yazı yazmıştım. “İnsanları Seveceksin” diye. Bu da bir kitabın adıydı. Babamın bana çocukken hediye ettiği bir kitaptı. Arkadaşımız, “İnsanları Seveceksin” adlı kitabın orijinalini Almanya’ dan getirmiş. O yazıdan çok etkilenmiş. Demek ki insanları seveceksin. Zaten en büyük eksiğimizin sevgisizlik olduğunu düşünüyorum. Her şey aileden başlıyor. Aileyi de etkileyen etkenler var. Ekonomik sebepler var. İlgisizlik var. Sağlık sorunları var. Aile içi şiddet var. Yani, her şeyi derinlemesine bilmek çok önemli. Olayları bazı noktalarda olduğu gibi kabul etmek, karşılamak önemli. Ve hep öleceğimizi bilerek yaşamak gerekiyor. Çünkü yıllar geçecek, yıllar geçince bizi kimse anımsamayacak. Hiç kimsenin yüreğinde, beyninde yer etmeyeceğiz. Kendi çapımda ben de bir şeyler yapmaya çalışıyorum. İnsanları mutlu etmeye gayret ediyorum. Onların bana olan sevgisiyle ben mutlu oluyorum. Yoksa, acı hepimize acı. Herkesin işi kendine ağır. Ben ünlüyüm, şanlıyım, şöhretliyim diye benim sıkıntım yok mu?! Var. Hepimizin yükü kendine ağır.
Sevenlerimle bir araya geldim. Çok güzel bir duygu. Çok güzel bir birliktelik. Çok güzel insanlar bir araya geldik. Türkiye’nin dört bir yanından insanlar bir araya geldi. Biz bunu sadece sosyal medya üzerinden sağlayabildik.
FT : Yeni projelerinizden bahsedebilir misiniz?
TÖ : Ocak ayında yeni albümüm çıkıyor. 8 şarkılık bir albüm ve tüm sözler Tuğba Özay’a ait. Çok güzel bir albüm geliyor. Gerçekten çok heyecanlıyım. Kıvanç K, Suat Aydoğan ve Dolapdere Big Gang Grubu’ndan isimler var. Göksel Sönmezocak besteleri var. Yani, ürettiklerimin insanlarla buluşacak olması güzel. Bir başkasından olmuş olsa belki bu kadar heyecan duymayabilirim ama kendi yazdığım eserler olduğu için daha ayrı bir heyecan duyuyorum. Çok güzel besteler çıkardım. İnşallah beğenilir. Onun dışında, bir şiir kitabı yazacağım.
“Öfke” adlı yeni bir sinema filmine başlıyoruz. İzmir’ de çekilecek ve İzmir’ li bir kızı canlandırıyorum. Bir dram filmi. Yazın, “ Avukat Dedektör ” adlı sinema filmi çektik. Komedi. Ülke olarak, gülmeye çok ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Sömestr tatilinde o da vizyona girecek.
Bu arada, www.magazinduragi.com, www.sosyalgundem.com portallerinde de köşe yazılarım var. Beni oradan da takip edebilirsiniz.
FT : Sosyal Medya ile ilgili neler düşünüyorsunuz?
TÖ : Ben açıkçası sosyal medyaya bundan bir 5 sene önce çok katı bakardım. Ne işim var orada! Arkadaşa mı ihtiyacım var sanki? Garip düşünceler içerisindeydim. Sonra, benim bir sevenim var. Ahmet Sarıçay. O da ailemizden ekibimizden biri gibi oldu. Benim için Facebook’ tan bir sayfa açmış. Dedi ki bana : “ Tuğba Hanım, bir sürü sayfa hesabınız var. Onlar yerine bir tane orijinal bir sayfa olmasını istedim ve bir tane sayfa açtım. Şifrelerini size vereyim. Hayır dedim, istemiyorum.” Bir sene böyle sürdü. Mücadele etti resmen. Sayfanızı siz kullanın. Sonra dedi ki : “ Tuğba Hanım Dünya’nın dört bir yanından mesajlar alıyorum. Arkadaşlarınız var, Dünya çapında edindiğiniz arkadaşlarınız var. İşle ilgili mesajlar geliyor.” Öyle öyle derken, şifreleri aldım. “ Günaydın Türkiye, Merhaba Yerküre” dedim. Öyle başladık, sonra insanlar önce bir yadırgadı. “Yerküre” nedir ya falan diye. Sonra, 5 sene oldu kullanıyorum. İnanılmaz güzel bir kitleye ulaştım. Sayfamız herkese açık. Hiçbir saygısızlıkla karşılaşmıyorum. Aksine orada birbirimize güç ve enerji veriyoruz. Sosyal aktiviteler oluyor, birbirimizi haberdar ediyoruz. Toplumsal bir konu ya da olay oluyor, birlikte hareket edebiliyoruz. Bir organizasyonla ilk buluşmamızı gerçekleştirdik. Bundan sonra devamı olacak. İnsanlar birbirlerini tanıyor. Güzel ilişkiler kuruluyor. Yani, bir şeyi doğru kullandığın zaman sakıncası yok. Yeter ki doğru kullanmayı bilmeli insan. Bunu bir çıkar amacı olarak görmemeli. Yani, her şeyi dozunda ve kuralında değerlendirmek gerekiyor.
Instagram’ da kullanıyorum. Ben fotoğrafı ve fotoğraf çekmeyi çok severim. Fotoğraf, hayatın yansımasıdır. Örneğin kayalıkların içerisinden çıkan bir çiçeğin bana verdiği mesaj çok önemlidir. Çünkü, hayat her yerde var olabiliri anlatıyor. Yani, bir dağın tepesinde çobanlık yapan, koyunlarını güden küçük bir çocuk veya genç bir delikanlıyı görmek bana çok şey anlatıyor. Yaşlı bir teyzenin yüzündeki çizgilerin fotoğrafa yansımış hali bana çok şey anlatıyor. Yaşanmışlıkları anlatıyor. Yani o yüzden fotoğraf benim için çok önemli. Instagram’ ı bu anlamda çok seviyorum. Orada fotoğrafları mümkün olduğunca yazı ile uyumlu bir şekilde paylaşmaya gayret ediyorum. Şunu sevmiyorum. “Bunu yiyorum, bunu içiyorum.” Bu tip paylaşımlar bana uygun değil. İnsanlar şeyi seviyor. Hani, ne giymişim? kıyafetlerimi takip ediyorlar. Bazen, onlara da cevap veriyorum. Şiirler yazmayı, fotoğrafla birlikte çok seviyorum.
FT : Duruş, kişilik, kılık/kıyafet açısından özellikle sizi takip eden bayan arkadaşlarımızı nasıl yönlendirmek istersiniz?
TÖ : Kendin ol, kendine yakışanı yap. Ben giyiyorum, ben yapıyorum diye değil. Sen kendine onu yakıştırıyorsan, kendi üzerinde sırıtmıyorsa, ben sana ancak örnek teşkil edebilirim. Sen ben olamazsın, ben de sen olamam. Ama güzel bir örnek oluyorsam ne mutlu. Ama, Tuğba yaptı diye, Ayşe, Fatma yaptı diye bende yapayım düşüncesinden sıyrılmak gerekir diye düşünüyorum. Çünkü, insanın kendi özü gibi olamaz. Kendini keşfedeceksin.
FT : Spor yapıyorsunuz. Hangi spor dalları?
TÖ : Ben zaten eski bir yüzücüyüm. Galatasaray Kulübü’ nde yüzdüm. 5 yıl voleybol oynadım. Dalış eğitimi aldım. Yelken sporuyla uğraştım. Atletizm ile uğraştım. Yaz-kış yüzmeye devam ediyorum. Yüzme, tüm kasları çalıştıran yegane bir spordur. Yüzerken kendimi çok rahat ve özgür hissediyorum. Suyun içerisinde inanılmaz bir özgürlük var. Sualtını da ayrı severim. Dünya’nın birçok yerinde, okyanuslarda daldım. Gerçekten sualtı bambaşka bir dünya. Okyanusta bir inci tanesi gibi hissediyorum kendimi. İstiridye kabuğunun içindeki inci tanesi gibi. Onun dışında, fitness yapıyorum. Ormanda uzun yürüyüşleri çok seviyorum. Sporu hayatımdan çıkarmam bile söz konusu değil. Spor yapmazsam, kendi bedenime ihanet etmiş gibi hissediyorum. Spor zaten iyi bir yaşam tarzı bana göre. Şimdi Pilates’ e de başlayacağım. Bir ara Pilates ile uğraştım ama hani çok yoğun bir şekilde uğraşmamıştım. Geçmiş günlerde bu konuyla ilgili bir öneri geldi. Şimdi, özel ders alacağım. Birkaç kez denemiştim. Çok rahatlattı. Yüzmenin dışında yapacağım. Fitness yapıyorum vücudun dengesi, koordinasyonu, elastiyaketi açısından. Pilates’ inde çok sağlıklı olduğunu biliyorum ve Pilates’e başlıyorum.
FT : İletişim çok önemli. Sizce iletişimi doğru kullanabiliyor muyuz? Doğru kullanmak adına Tuğba Özay neleri önerir?
TÖ : Bence biz iletişim kuramıyoruz. Maalesef diyalog eksiğimiz var. Biz, monolog’ cu bir toplumuz. Herkes, benim dediğim doğru, ben haklıyım diye bakarsa zaten hiçbir zaman diyalog kuramaz. O yüzden ben iletişimimizin çok güçlü olduğu bir toplum olduğumuzu düşünmüyorum. Bunu en basit trafikte yaşıyoruz. Yani bir milletin iletişimini anlamak istiyorsanız, trafiğine bakmanız yeterli olur. Bugün, trafikte giderken gereksiz yere korna çalmanın esasında bir hakaret veya rahatsız edici bir şey olduğunu anlayamıyorsak orada bir sorun vardır. Selektör yapmanın karşı taraf açısından, ne oluyor?! ne var gibi bir algı yarattığını görüyorsak burada bir iletişim sorunu var. Çünkü, dinlemeyi bilmiyoruz. Dinlemeyi bilmediğimiz gibi, kültürel olarak da bilgi eksiklerimiz var. Bunları tamamlamamız gerekiyor. Bu da nereden başlıyor? Öncelikle, insanın kendi içinde ama ailenin yetiştirme tarzı da önemli. Çok okumak, kitap okumak. Çok önemli bir şey. Kitap okumak, Dünya’nın bütün zenginliklerini keşfetmek demektir. Dünya’nın bütün kültürlerini, dillerini, dinlerini, yaşam tarzlarını öğrenmek, saygı duymak demektir. Birçok farklı görüşteki kitabı okumak, kendi içinde değerlendirmek, kendini harmanlamak önemlidir. Yani, kitap okumanın da bir iletişim olarak, iyi bir iletişime sahip olmak için, çok önemli bir rolü vardır. Hiç kitap okumuyoruz ki! Gazete de okumuyoruz. Yani, tarihimizi dahi yayınlanan dizi filmlerinden öğrenen bir milletiz. Eğri oturup, doğru konuşalım şimdi. Kendimizi eleştirmekle başlayalım.
FT : Aşabilecek miyiz?
TÖ : Bir 100 yıl sonra belki.
FT : 5 farklı kelime yönelteceğim. Aklınıza ilk neyi çağrıştırıyorsa, paylaşabilirseniz sevinirim?
TÖ :
Anne : Sevgi
Baba : Sevgi
Hayat : Sevgi
Aşk : Sevgi
Dostluk : Sevgi
Ben bu 5 ayrı kelimeyi tek kelimede toparlamak istiyorum. “ Sevgi “
FT : Bu keyifli sohbet için çok teşekkür ediyoruz.
TÖ : Ben teşekkür ederim.